ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığından:20.01.2021 tarihli ve 31370 sayılı R.G.
BİRİKCİ BÖLÜM
KARAR
SOLMAZ GÜNTEMUR BAŞVURUSU
Başvuru Numarası :2018/12262
Karar Tarihi :3/12/2020
Başkan :Hasan
Tahsin GÖKCAN
Üyeler :Burhan
ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör :Zeynep KARAKOÇ
Başvurucu :Solmaz GÜNTEMUR
Vekili :Av. Selman OKÇU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, disiplin cezasına yapılan
itirazın zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın itiraz
hakkında henüz bir karar verilmediği ve bu sebeple kesinleşmiş bir disiplin
cezasının bulunmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/4/2018 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade
edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Batman Gümrük Müdürlüğünde
muayene memuru olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucunun Kilis Öncüpınar Gümrük
Müdürlüğünde görev yaptığı dönemde Mersin Emniyet Müdürlüğü tarafından
düzenlenen operasyonlar üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı 14/11/2014
tarihli yazısı ile yurt dışından Türkiye gümrük bölgesine giriş yapan veya
başka ülkelere transit olarak gönderilen etlerin kaçak yollarla Türkiye`de
serbest dolaşıma sokulması ile ilgili olarak 2010-2014 yıllarını kapsayacak
şekilde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı teftiş kurullarının ayrıntılı araştırma
yapmasını istemiştir.
10. Anılan istem doğrultusunda
soruşturma başlatılmıştır. 30/6/2016 tarihli soruşturma raporunda, Mersin
Gümrük Müdürlüğü denetimindeki Yayla Antrepo`da kırmızı et cinsi eşyanın tavuk
kırıntısı ve benzer değersiz eşya ile değiştirilmesi, beyan dışında eşyanın
çıkışının yapılması gibi usulsüzlükler tespit edilmiştir. Başvurucu soruşturma
konusu işlemlerden olan 11/8/2014 tarihli kırmızı hat kriterine sahip transit
refakat belgesi kapsamındaki fiziki muayene işlemini gerçekleştirmesi nedeniyle
soruşturmaya dâhil edilmiştir.
11. Başvurucuya soruşturma raporunda
getirilen teklif doğrultusunda 23/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu`nun 125. maddesinde düzenlenen verilen görev ve emirleri kasten yapmama
fiili nedeniyle Gap Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü Bölge Disiplin Kurulu
kararı ile 1 yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmiştir.
Başvurucu, karara 31/8/2016 tarihinde itiraz etmiş; itirazı cevap verilmemek
suretiyle zımnen reddedilmiştir.
12. Başvurucu, anılan işlemin iptali
istemiyle Batman İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 2/12/2016 tarihinde dava
açmıştır. Mahkeme 14/9/2017 tarihli kararıyla isnat olunan mezkûr eyleminde
davacının kasıtlı olduğu hususunun somut bilgi ve belgelerle hiçbir şüpheye yer
bırakmayacak şekilde ortaya konulmadığını, davalı idare tarafından davacının
kötü niyetle hareket ettiği veya çıkar elde ettiği şeklinde bir iddiada
bulunulmadığı gibi davacının kastının varlığını ispata yönelik herhangi bir
delilin de olmadığını belirterek dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.
13. Davalı idare, Gaziantep Bölge İdare
Mahkemesine istinaf başvurusunda bulunmuştur. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi
3. İdari Dava Dairesi 20/2/2018 tarihli kararıyla davalı idarenin istinaf
başvurusunu kabul ederek mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın
incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, yedi günlük süre
içinde itiraz edilmeyen disiplin cezalarının kesinleşeceği ifade edilmiştir.
İtiraz edilen disiplin cezalarının ise ancak itiraz mercilerinin bu konuda
verecekleri karar üzerine kesinleşeceği vurgulanmıştır. Cezaların kesinleşmesi
hâlinde dava konusu edilebileceği, dava konusu disiplin cezasına yapılan itiraz
hakkında henüz bir karar verilmediği, bu sebeple ortada kesinleşmiş bir
disiplin cezasının bulunmadığı belirtilmiştir.
14. Nihai karar 28/3/2018 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 25/4/2018 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
16. Anayasa`nın "Yargı yolu"kenar
başlıklı 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
" İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır."
17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun "Dava açma süresi" kenar
başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Dava açma süresi, özel
kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür. "
18. 2577 sayılı Kanun`un "Üst
makamlara başvurma" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"1. İlgililer tarafından idari dava
açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya
yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan
makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye
başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap
verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş
sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine
kadar geçmiş süre de hesaba katılır. "
19. 2577 sayılı Kanun`un "Dilekçeler
üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Dilekçeler,
...
d) İdari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
...
yönlerinden sırasıyla incelenir."
20. 2577 sayılı Kanun`un "İlk
inceleme üzerine verilecek kararlar" kenar başlıklı 15.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı
hallerde davanın reddine,
...
Karar verilir."
21. 657 sayılı Kanun`un "Disiplin
cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar
başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...D - Kademe ilerlemesinin
durdurulması : Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede
ilerlemesinin 1 - 3 yıl durdurulmasıdır.
Kademe ilerlemesinin durdurulması
cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
n) verilen görev ve emirleri kasten
yapmamak,"
22. 657 sayılı Kanun`un "Uygulama" kenar
başlıklı 132. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Disiplin cezaları verildiği
tarihten itibaren hüküm ifade eder ve derhal uygulanır.
...
kademe ilerlemesinin durdurulması cezası
ile tecziye edilenler 10 yıl boyunca daire başkanı kadrolarına, daire başkanı
kadrosunun dengi ve daha üstü kadrolara, bölge ve il teşkilatlarının en üst
yönetici kadrolarına, düzenleyici ve denetleyici kurumların başkanlık ve
üyeliklerine, vali ve büyükelçi kadrolarına atanamazlar."
23. 657 sayılı Kanun`un "İtiraz" kenar
başlıklı 135. maddesi şöyledir:
"Disiplin amirleri tarafından
verilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna,
kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna
itiraz edilebilir.
İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği
tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin
cezaları kesinleşir.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile
karar ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde
kararlarını vermek zorundadır.
İtirazın kabulü hâlinde, disiplin
amirleri kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen
kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı idari yargı
yoluna başvurulabilir. "
2. Danıştay İçtihadı
24. Danıştay Onikinci Dairesinin
7/12/2015 tarihli ve E.2012/9275, K.2015/6564 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"... 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 135. maddesinde; kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı
yüksek disiplin kuruluna itiraz edilebileceği, itirazda sürenin, kararın
ilgiliye tebliğ tarihinden itibaren yedi gün olduğu, süresi içinde itiraz
edilmeyen disiplin cezalarının kesinleşeceği hükme bağlanmıştır.
Anılan düzenleme gereği yedi günlük
itiraz süresinin sonuna kadar disiplin cezaları kesinleşmeyecektir. Ancak
disiplin cezasına itiraz edilmesi durumunda idare tarafından verilen cevap
üzerine; veya altmış gün içerisinde cevap verilmemesi durumunda (zımni ret
işlemi üzerine), dava açma süresi işlemeye başlayacaktır.
Bakılan olayda, davacının kendisine
28/02/2012 tarihinde tebliğ edilen disiplin cezasına karşı 01/03/2012 tarihinde
Yüksek Disiplin Kuruluna itiraz ettiği, itirazının cevap verilmemek suretiyle
reddi üzerine 28/05/2012 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacının itirazının zımnen
reddi üzerine yasal süresi içinde bakılan davanın açıldığı anlaşıldığından,
işin esasına geçilerek çözümlenmesi gereken davanın süre aşımı nedeniyle
reddine karar verilmesinde hukuka ve usule uyarlık görülmemiştir."
25. Danıştay Beşinci Dairesinin
28/11/2019 tarihli ve E.2016/57046, K.2019/6302 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"... disiplin cezalarına itiraz,
itiraz merci ve itirazın tâbi olacağı süre yönlerinden ``özel`` bir düzenleme
yapılmış ve ilgililere söz konusu disiplin cezalarının usule ve yasaya aykırı
olduğu iddiasıyla, yasal süresi içerisinde doğrudan doğruya dava açmak veya
yetkili merciye itirazda bulunmak seçenekleri tanınmıştır.
Anılan maddeden, zikredilen cezalara
karşı idari aşamada tanınan itiraz hakkının kullanılmasının tercih edilmesi durumunda,
itiraz mercilerinin, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin kendilerine
intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını vermek zorunda oldukları,
itiraz mercileri tarafından otuz günlük süre içinde bir değerlendirme
yapılmaması halinde cezanın kesinleşmeyeceği, itiraz mercileri tarafından
değerlendirme yapılması halinde ise, itiraz incelemesi üzerine verilen kararın
ceza hakkında nihai işlem niteliğinde olduğu ve bu nihai işlemin, tebliğ
tarihini takip eden altmış günlük süre içinde dava konusu edilebileceği
anlaşılmaktadır.
Bu durumda; uyuşmazlıkta, idarece
itirazın sonuçlandırılmasıyla disiplin cezası kesinleşmiş olup, dava açma
süresi de, cezanın kesinleşmesine yol açan itirazın reddine dair kararın
tebliği tarihinden itibaren başlayacağından, bu tarihten itibaren altmış gün
içinde açılan davada süre aşımı bulunmamaktadır.
Belirtilen gerekçeyle, davanın süre
aşımı nedeniyle reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır.
... "
26. Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulunun 14/3/2019 tarihli ve E.2017/853, K.2019/1129 sayılı kararının ilgili
kısmı şöyledir:
"... 657 sayılı Kanun`un 135.
maddesiyle, disiplin cezalarına karşı itirazın tabi olacağı süre yönünden özel
bir düzenleme getirilmiş, davacı da kendisine verilen cezaya karşı bu özel
düzenlemenin öngördüğü 7 günlük süre içerisinde itirazda bulunmuş olup,
cezanın, itiraz başvurusunun sonuçlandırılması ile kesinleşeceğinin kabulü
gerekir.
Bu durumda; uyuşmazlıkta, itiraz
tarihinden yaklaşık 2,5 ay sonra 10/08/2011 tarihinde, davalı idarece itirazın
sonuçlandırılmasıyla disiplin cezası kesinleşmiş olup, dava açma süresi de,
cezanın kesinleşmesine yol açacak olan itirazın reddine dair kararın davacıya
tebliğ edildiği tarih olan 06/10/2011 tarihinden itibaren başlatılacağından, bu
tarihten itibaren altmış gün içinde açılan davada süre aşımı
bulunmamaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin
(Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
28. İlgili Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihadı için bkz. Ali Diren, B. No:
2015/13108, 18/4/2018, §§ 26-29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; davasını süresinde
açtığını, süresi içinde de disiplin cezası işlemine karşı yetkili yere itirazda
bulunduğunu, itiraz üzerine verilecek kararı beklemek zorunda olmadığını,
idarenin itirazını karara bağlamaması hâlinde ceza tehdidiyle ne kadar süre
karşı karşıya geleceğinin belirsiz olduğunu ifade etmiştir. Mahkemenin henüz
kesinleşmemiş bir işlemden bahsederek davasının incelenmeksizin reddi yolundaki
yorumunun katı bir yorum olduğunu belirten başvurucu, bu yaklaşımdan hareketle
idari işlemlerin yargısal denetiminin yapılmaması nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa`nın "Hak arama
hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
1. Uygulanabilirlik Yönünden
32. Anayasa`nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun`un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre
Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi
için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa`da
güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye`nin taraf olduğu
ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme`nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
33. Anayasa`nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme,
bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı
güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun`un
Anayasa`nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin
eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye
Cumhuriyeti`nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği
belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa`nın 36. maddesine söz konusu ibarenin
eklenmesinin amacının Sözleşme`de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No:
2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa`da güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme`nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM
içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
34. Anayasa Mahkemesi; Sözleşme`nin adil
yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve
bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli
olduğunu belirterek hakkın kapsamının bu konularla sınırlandırıldığını, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiğini belirtmiştir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917,
16/4/2013, § 21).
35. Anayasa Mahkemesi, Sözleşme`nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının medeni hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla
ilgili bir yargılama usulünde uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir
uyuşmazlığın bulunması gerektiğini belirterek AİHM ile benzer ilkeleri
benimsemiştir (İsmail Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).
36. Bireysel başvuruya konu olayda,
idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın ortada henüz kesinleşmiş bir
işlem bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği görülmektedir.
37. 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre
kesinlik niteliği taşımayan işlemler idari davaya konu edilememekte ve bu
nitelikteki işlemlere karşı açılan davaların esas incelemesine geçilmeksizin
usulden reddedilmesi öngörülmektedir. Yerleşik idari yargı içtihadında;
ilgilisi üzerinde herhangi bir etki göstermeyen, bir başka ifadeyle hukuksal
sonuç doğurmayan idari işlemlerin kesinlik niteliği taşımadığı kabul
edilmektedir (bkz. § 24). Bu itibarla söz konusu idari işlemlerin esasen
herhangi bir uyuşmazlığa sebebiyet verme imkân ve kabiliyeti bulunmayan nitelikte
işlemler olduğu söylenebilir.
38. Hâl böyle olunca somut olayda bir
uyuşmazlığın bulunup bulunmadığının ortaya konulması, Sözleşme`nin 6.
maddesinin uygulanabilirliğinin tespiti bakımından önem arz etmektedir.
39. Bir idari işlemin icrailik niteliği
taşıyıp taşımadığı yönündeki değerlendirmeden hareketle dava konusu edilip
edilemeyeceğinin bu husustaki kanun hükmünü uygulayacak olan idari yargı mercii
tarafından tespit edileceği açıktır. Bununla birlikte ilgili kanun hükmünü
uygulayan yargı merciinin idari işlemin dava konusu edilemeyeceği yönünde bir
tespit ve değerlendirmede bulunmuş olması tek başına ve her zaman ortada bir
uyuşmazlığın bulunmadığı sonucuna ulaşılması için yeterli değildir. Bireysel
başvuru kapsamında yapılan incelemelerde Sözleşme`nin 6. maddesinin
uygulanabilirliğinin tespiti için aynı mahiyetteki idari işlemlere ilişkin
olarak iç hukukta kabul görmüş bir uyuşmazlık olgusu bulunup bulunmadığının da
değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin yapılmasında ise derece
mahkemelerince aynı mahiyetteki idari işlemlerin dava konusu edilebileceğinin
kabul edilmesi ve bu tip işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmesi
önemli bir ölçüttür. Özellikle içtihat mahkemesi olan Danıştayın yorum ve
uygulamalarının bu hususta belirleyici bir role sahip olduğu söylenebilir (Ali
Diren, § 42).
40. Bu bağlamda Danıştay içtihadına göre
itiraz istemi reddedilen ya da yasal sürelerin geçmesi üzerine kesinlik
niteliğini haiz olduğu değerlendirilerek idari davaya konu edilebileceklerinin
kabul edildiği ve bu nitelikteki işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının
incelendiği görülmektedir.
41. Bu durumda somut başvuruda iç
hukukta en azından savunulabilir bir biçimde dava konusu edilebilir olduğu
ileri sürülebilecek bir uyuşmazlığın bulunduğu sonucuna varıldığından ihlal
iddialarının konusunun Anayasa ve Sözleşme`nin ortak koruma alanının kapsamında
yer aldığının kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
43. Anayasa`nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada
bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye
erişim hakkı, Anayasa`nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic.
Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
44. Anayasa`nın 36. maddesinde güvence
altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel
hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme
tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren
güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma
imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma
hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah,
B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
45. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru
kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı
mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara
bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
46. Bireylere kamu makamları tarafından
kamu gücü kullanılarak tesis edilen ve hukuki durumlarını etkileyen idari
işlemlere karşı dava açma olanağının sağlanması da mahkemeye erişim hakkı
kapsamında değerlendirilmesi gereken güvencelerden biridir. Dolayısıyla bireyin
hakkında gerçekleştirilen ve sonuçları itibarıyla hukuksal durumunu, başka bir
ifadeyle menfaatini etkileyen bir idari işleme karşı dava açma ve bu işlemle
ilgili uyuşmazlığın mahkeme önünde incelenmesi imkânından yoksun bırakılması
mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil edebilir.
47. Bireysel başvuruya konu olayda
başvurucunun kendisine verilen kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının
hukuka aykırı olduğunu belirterek yasal süresi içinde itiraz etmesi üzerine
itirazının zımnen reddedilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı
davanın ortada henüz kesinleşmiş bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle usulden reddedilerek
uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
48. Anayasa`nın 13. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
49. Anayasa`nın 36. maddesinde, hak
arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla
birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak
olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın
doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca
hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da
Anayasa`nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların
sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım
koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından
kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar
olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar, Anayasa`nın 13. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olamaz (Özkan Şen, § 58; Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39; İbrahim Can Kişi, B. No:
2012/1052, 23/7/2014, § 33).
50. Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve
sınırlandırılabilen mahkemeye erişim hakkına ilişkin müdahalenin Anayasa’nın
13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından
öngörülme, haklı bir sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
51. Somut başvuruda davanın
incelenmeksizin reddi yönündeki mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun`un 14. ve
15. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
52. Anayasa`nın 36. maddesinde hak arama
özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte
bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu
söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından
kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı
düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da
Anayasa`nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların
sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım
koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından
kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar
olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa`nın 13. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
53. İdari makamlar tarafından idari
işleyiş içinde gerçekleştirilen ancak icrailik niteliği taşımayan, bir başka
ifadeyle herhangi bir hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu
yapılarak hem yargının hem de idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul
edilip işleyemez hâle gelmesini engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin
gerekse idarenin asli görevi olan kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin
biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile bu tip işlemlerin idari davaya
konu edilememesi idari yargıya ilişkin bir usul kuralı olarak düzenlenmiştir(Ali
Diren, § 56).
54. Yargılama usullerinin
düzenlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet ve kamu
yönetiminin de sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa`nın 2.
maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir.
Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet ve kamu yönetimi ilkeleri gözetilerek
idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanması
mümkündür (Ali Diren, § 57).
55. Somut olayda, usul kurallarını
yorumlayan istinaf mahkemesinin kesinlik niteliği bulunmadığı gerekçesiyle
idari işleme karşı açılan iptal davasını incelenmeksizin reddetmesinin yukarıda
değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı
sonucuna ulaşılmıştır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
56. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru
kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, § 52).
57. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak
istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 38).
58. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan
orantılılık, kamu yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında
adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi
olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve
dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle
başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti
gerekmektedir.
59. Derece mahkemeleri idari işlemlerin
dava konusu edilebilirliğiyle ilgili koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini
irdelerken ve usul kurallarını uygularken söz konusu düzenlemenin getirilmesi
ile ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasında adil bir
denge gözetmelidir. Bu bağlamda idari işlemin icrailik vasfından hareketle dava
konusu edilebilirliğinin değerlendirilmesinde kamu yararı ile bireyin
menfaatleri arasındaki denge kurulurken dava konusu edilen işlemin mahiyeti,
başvurucunun hukuki durumuna ve gelecek yaşantısına ne şekilde etkilerinin
olduğu, işlemin dava konusu edilememiş olmasından dolayı bertaraf edilemeyen bu
etkilerin başvurucuya bir külfet yükleyip yüklemediği gibi hususlar gözönünde
bulundurulabilir (Ali Diren, § 62).
60. Öte yandan anılan usul kuralının
uygulanmasında temel norm niteliğinde olan, idarenin her türlü işlem ve
eylemine karşı yargı yolunun açık olduğu yönündeki Anayasa`nın 125. maddesi
hükmünün etkisiz kılınması sonucuna yol açabilecek nitelikte yorumlardan da
kaçınılması gerekir (Ali Diren, § 63).
61. Davaya konu edilebilirliğinin
tespiti yönünden bir idari işlemin icrailik niteliğini taşıyıp
taşımadığını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, önlerindeki uyuşmazlığın niteliğini
ve ilgili mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak dava konusu işlemin
davacının hukuki durumu üzerinde etki ve sonuçlar doğurabilecek nitelikte icrai
bir işlem olup olmadığını değerlendirir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi
gereği, dava konusu edilen işlemin icrai bir işlem olup olmadığının
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, idari işlemin icrailik niteliğini
taşıyıp taşımadığıyla ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye
erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ali
Diren, § 64).
62. Bu kapsamda bireyin hukuki durumu
üzerinde birtakım etki ve sonuçlar doğurduğu, dolayısıyla hak ve menfaatlerini
etkilediği çok açık olan hatta yerleşik içtihatta da bu niteliği kabul gören
bir idari işlemi yargı mercileri önünde uyuşmazlık konusu etme imkânından
yoksun bırakılması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük
ilkesini zedeleyebilir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
63. Bireysel başvuruya dayanak davada
uyuşmazlık konusu edilen işlem, başvurucunun kendisine verilen kademe
ilerlemesinin durdurulması cezasının hukuka aykırı olduğunu belirterek yasal
süresi içinde itiraz etmesi üzerine itirazının zımnen reddedilmesine
ilişkindir.
64. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 24,
25) Danıştay içtihadında ortaya konulduğu üzere idari işlemlerin kesin ve
yürütülmesi zorunlu nitelikte bulunması gerekmektedir. Buradaki kesinlik kavramı
işlemin uygulanmaya hazır yani nihai bir işlem niteliğinde olmasını, bir başka
makamın onayına tabi olmadan doğrudan uygulanabilirliğini göstermektedir.
Yürütülmesinin zorunlu olması yani icrailik vasfı ise kamu gücünün üçüncü
kişiler üzerinde, doğrudan doğruya çeşitli hukuki sonuçlar doğurmak suretiyle
etkisini göstermesi olarak ifade edilmiştir. Bir idari işlemde idari davaya
konu olması bakımından aranılan özellikleri taşımayan hazırlık niteliğindeki
çalışmalar, idarenin iç yapısı ve işleyişiyle ilgili işlemler, tavsiye,
mütalaa, teklif, düşünce gibi bilgi verici veya hazırlığa esas işlemler ve
üçüncü kişilerin henüz hukukunu etkilemeyen, bir başka ifadeyle menfaatlerini
ihlal etmeyen işlemler dava konusu edilemez. Başvurucunun dava konusu ettiği işlemin
zımnen ret işlemi niteliğinde olduğu, dolayısıyla hukuki durumunu etkileyeceği
kabul edilmelidir. Buna göre Danıştayın söz konusu içtihadının idari işlemin
kesinlik niteliğinden hareketle dava konusu edilebilirliğinin tespitinde kamu
yararı ile bireyin menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeten, objektif ve
hukuken kabul edilebilir ölçütler içerdiği görülmektedir.
65. Danıştay içtihadında benimsenen bu
yaklaşıma göre somut olayda başvurucunun kendisine verilen kademe ilerlemesinin
durdurulması cezasının hukuka aykırı olduğunu belirterek yasal süresi içinde
itiraz etmesi üzerine itirazının zımnen reddedilmesine ilişkin işlemin
başvurucu üzerinde birtakım hukuksal sonuçlar doğurma kapasitesinin bulunduğu,
bu hâliyle kesinlik niteliğinin olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Bireysel başvuruya konu istinaf mahkemesi kararında ise Danıştay içtihadında
belirtilen ölçütler kapsamında herhangi bir irdelemeye gidilmeksizin salt henüz
kesinleşmiş bir işlem olmadığı yönünde şekilci bir yaklaşımla hareket edilerek
ortada idari davaya konu edilebilecek bir işlem bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı
görülmektedir.
66. 657 sayılı Kanun`un 135. maddesi ile
disiplin cezalarına karşı yapılacak itirazın süresi bakımından özel bir
düzenleme getirilmiş, yapılan itirazların itiraz mercileri tarafından otuz gün
içinde sonuçlandırılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Söz konusu maddede,
bu kurala uyulmaması hâlinde disiplin cezası işleminin uygulanıp
uygulanmayacağına, kesinlik kazanıp kazanmayacağına ve ilgililerin dava açmak
için ne kadar süre beklemek zorunda olduklarına dair hüküm getirilmediği gibi
dava açma haklarını kısıtlayıcı herhangi bir hükme de yer verilmemiştir.
67. 2577 sayılı Kanun`un 11. Maddesinde
idari bir işleme ilgililerce yapılacak itirazların altmış gün içinde
cevaplandırılmaması hâlinde reddedilmiş sayılacağı hükmü yer almakta olup
hükmün amacı idarenin cevap vermeyerek ya da işlem tesis etmeyerek belirsiz bir
sürede ve bazen keyfîliğe varacak şekilde tek taraflı iradesi ile dava açma
hakkının kısıtlanmasının önüne geçmektir.
68. İstinaf mahkemesinin somut davada
iptali istenen idari işlemin kesinlik niteliğini taşıyıp taşımadığının,
dolayısıyla davaya konu edilebilirliğinin değerlendirilmesiyle ve 2577 sayılı
Kanun`da düzenlenen usul kurallarının uygulanmasıyla ilgili bu şekilci
yorumunun başvurucunun hukuksal durumunu etkileyen idari işlemden doğan
uyuşmazlığı mahkeme önüne taşımasını engellediği, bu durumun başvurucuya ağır
bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun
Anayasa`nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun`un 50. Maddesi Yönünden
70. 6216 sayılı Kanun`un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir
mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
71. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini
istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
72. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
73. Bireysel başvuru kapsamında bir
temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin
durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı
sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi
zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin
alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
74. İhlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun`un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü`nün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin
yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66,
67).
75. İncelenen başvuruda davanın
incelenmeksizin reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
76. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya
özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun`un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
77. İhlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı
anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır.
78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen
294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim karar
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye
erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine (E.2016/1342, K.2017/1099)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben
başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.